inci_aksoy_ropBu haftaki konuğum EKAV/Eğitim Kültür ve Araştırma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye’nin İlk Online Sanat Televizyonu Kurucusu İnci Aksoy. Bu ismi düşündüğümde ilk aklıma gelenler zerafet, sabır, güç, güzellik, mücadele ve sanat kelimeleriydi açıkçası. Oysa İnci Hanım’ı daha yakından tanıdıkça gözlemci bir bakış açısına sahip çok iyi bir anne, spor ve doğa aşığı bir insan, pozitif ve hep ileriye bakan ve aynı zamanda çok da güzel gülen bir hanımefendi olduğunu fark ettim. Beni kırmayarak sorularımı cevapladığı, için hayat felsefesi ve harika formunun sırlarını bizimle paylaştığı için kendisine çok teşekkür ederim.

Gülen kadın güzeldir

Yürüdüğünüz yolda engel ve güçlük yoksa o yol sizi bir yere çıkartmaz

Koşarken arkanıza bakarsanız düşersiniz

Sanat geliştirir, iyileştirir, birleştirir

D.K. İnci hanım, ince kalmanızın sırlarını öğrenerek başlayalım mı sohbetimize?

İ.A Tabi ki bu soru bana çok soruluyor.  Ben de çalışmak diyorum. Çünkü ince kalmak için de çaba sarfetmek lazım. Buda bir iş aslında. Beslenmeme dikkat ederim çok spor yaparım hiç oturmam devamlı hareket halindeyim içki sigara kullanmam.

Enerjinizi nereye koyarsanız, hayat orada gelişir. Ben de enerjimi çalışmak için harcıyorum. Bir şey yapmak istediğiniz zaman, enerjinizi oraya koymalısınız. Bu nasıl oluyor derseniz, sabah 7: 30 da uyanıyorum. Mutlaka ve mutlaka spor yapıyorum. Eskiden dört köpeğimle birlikte her sabah Belgrat Ormanları’na gidip, 7km. koşuyordum. Sonra Atlıspor da at biniyordum. Uzun yıllar Galatasaray Kulübü’nden lisanslı biniciydim. Maalesef 1994 yılında müsabakaya girerken attan düştüm ve belimi kırdım. Bir buçuk ay hiç kımıldamadan, hastahanede yattım. Birbuçuk ay çelik korse kullandım. Kötürüm kalmaktan kılpayı kurtuldum.

 

D.K. Geçmiş olsun. Sonra mı veda ettiniz?

İ.A. Veda etmedim. Etmek mecburiyetinde bırakıldım. Doktorum “bir daha düşersen, böyle şanslı olmayabilirsin” dedi. Çünkü, aynı yerden kırılırsa, kötürüm olacağımı söyleyince ağlaya ağlaya bıraktım. İki tane atım vardı. O iki atıma veda etmek çok acıklı oldu.

 

 D.K. İnci Aksoy denince benim aklıma ilk olarak hep, incelik, güzellik, zerafet geliyor. Ama o kadar çok yönünüz var ki… Aklıma sanat geliyor, zorluklar geliyor, mücadele geliyor. Ama, her şeyi başaran “güçlü kadın” dan geliyor sanki”. Çocuklarınız var… hayat hikâyenizde bir çok şey var.

İ.A. Bir deyiş vardır. “Yürüdüğünüz yolda engel ve güçlük yoksa, o yol sizi bir yere çıkartmaz”. ben bu felsefeyi benimsiyorum. Gerçekten de başınıza gelen haksızlıklar  ve yaşanan olaylar size hayata farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Ben kendimi bir koşucu olarak görüyorum. Koşmayı da hem mecazi hem de gerçek anlamda kullanıyorum. Ben hayatın içinde koşuyorum koşarken de arkama bakmıyorum. Koşarken arkanıza bakarsanız…

D.K. Düşersiniz…

İ.A. Evet. Koşucu arkasına bakarak, koşabilir mi?  Ben de hep ileriye bakıyorum. O nedenle, başıma gelen her negatif olayı enerjimle, pozitife çevirmeye çalışıyorum.

D.K. Acaba, atsporunu sevmenizin bir nedeni de, “engellerin üstünden atlamak ve hep ileriye bakmak” olabilir mi? Şimdi siz konuşurken, birden gözümün önüne bu geldi. Hiç aklınıza gelmiş miydi?

İ.A. Gerçekten hiç aklıma gelmemişti, doğru bir bakış açısı. Evet at binerken engelleri atlarsınız ve daima ileriye bakmak zorundasınızdır, koşarken de bu böyledir. Demek ki her sporu deneyip dediğiniz gibi bu 2 sporu yaptığım diğer sporlardan daha fazla sevme sebebim bu olabilir. At sporunda dizginler sizin elinizdedir, atla bütünleşirsiniz, koşarken de tek başınıza kendi enerjinizle koşarsınız. Yalnızlığı çok severim. Yalnız kaldığım zaman da, kendi kendime çok mutlu bir insanımdır. Bir çok insan yalnız kalmaktan korkar. Ben de, fazla kalabalıktan sıkılırım. Hafta içinde vaktim olmuyor ama hafta sonlarında kitaplarımı alır, tek başıma Health Club’a giderim. Orada tüm günü kitaplarımla ve spor yaparak zaman geçiririm.

D.K. Kendinizi bu şekilde mi yeniliyorsunuz ve güçleniyorsunuz

Spor ve müzik ruhuma en iyi gelen detoks diyebilirim. Müzikle “huşu” içinde oluyorum . Benim için hayatta en büyük mutluluk, sağlıklı olmak. Ondan sonrasını siz zaten yaparsınız. Önemli olan, manevî güçler. Manevî gücünüz yüksek olduğu zaman, siz zaten zenginsinizdir. Diğerleri aksesuar.

 D.K. Huzur da önemli diye düşünyorum

İ.A. Aynen. Ama, zaten huzur için de kendinize dönmelisiniz. Huzur, kendi içinizdedir. Siz huzursuz olduğunuz zaman, dünyanın en güzel evinde de otursanız, her şeye de sahip olsanız, içinizde huzur yoksa, hiçbir şeyin tadını da çıkartamazsınız.

D.K. Huzurunuzu kaçıran insanlardan uzak duruyor musunuz?

İ.A. Evet enerjimi alan insanlardan uzak duruyorum. Eskiden daha toleranslıydım. Her şeye daha fazla “evet” derdim. Malum bizim jenerasyon, Pollyanna kitapları ile büyüdü.  Fazla “hayır”ları olmayan, “cici kız” olarak yetiştirildik. Siz daha gençsiniz. Ben şimdi kızıma bakıyorum. 23 yaşında hayata bakışı benden çok daha farklı nerede evet nerede hayır diyeceğini çok daha iyi biliyor.

D.K. güçlü bir kasın ve iki çocuk annesi olarak kadınlar için özel mesajınız var mı?

İ.A. Bir kadının kendisini geliştirmesi lâzım. Geliştirebilmesi için çalışması çok önemli. İnsanlar çalışınca gelişiyorlar. Biz kadınlar hayata üretmek için geldik üretken kadın mutludur sadece tüketime endeksli yaşayan kadın mutsuz olur. Bir de “gülen kadın güzeldir” sözünü hep hatırlasınlar isterim

D.K. Bence sanat Yaradan’ın verdiği düşünce gücünün içten gelen  bir yansıması. İçten gelen bu yaratıcılık Oradan bir tuvale dönüyor. Heykele dönüyor.

İ.A. Aynen öyle. O yaratıcılığı gördüğünüz zaman da “insanlar neler yapabiliyor” diyorsunuz. Ve o insanlara hayranlık ve saygı duyuyorsunuz İtalya’da bir araştırma yapılmış, sanat eserine bakmak, ağrı kesici etkisi yapıyormuş. Gerçekten de, ben buna inanıyorum. Sanatın içinde yaşadığınız zaman, sanatla “terapi” oluyorsunuz . Mutsuz olduğum zaman, sanat eserlerine bakıyorum “Allah’ım, bu nasıl bir şey? Bunu nasıl yaratmış?” diyorum. Yaratıcılık çok güzel bir şey

.

D.K. Beslenme alışkanlıklarınızdan bahsedelim mi biraz?

İ.A. Her sabah uyandığımda mutlaka oda sıcaklığında bir bardak su içiyorum. Arkadan, bol maydanoz domates, salatalık, iki-üç tane zeytin evde yapılmış ekmeğin üzerine sürülmüş labne peyniri yanında şekersiz çay ile mutlaka kahvaltı ederek güne başlarım.

D.K. Günde kaç öğün yiyorsunuz?

İ.A. Dört öğün. Sabah, öğlen, akşam ve öğleden sonra. Öğleden sonra muhakkak bir bisküvi ya da işyerimde cevizlerimiz, kayısılarımız eksik olmaz. Öğünlerime dikkat ederim. Geceleri internetin önünde çalıştığım için fazlaca fındık ve çikolata tüketiyorum. İşte bazen ipin ucu kaçınca kilo alıyorum.

D.K. O zaman dayanamadıklarınız, ölçüyü kaçırdıklarınız “fındık” ve “çikolata”.

İ.A. Aynen. Hep böyleydi. Pasta falan hiç yemem. Çok yağlı kızartma ağzıma koymam.

D.K. Karbonhidratlarla aranız nasıl? Ekmek, börek, pilav…

İ.A.  Ekmek, özellikle su böreği çok severim.  Ama dengeli ve yavaş yiyorum . Bence yavaş yemek çok önemli. Öğlenleri bir ufak çorba, salata. Akşamları balık. Daha çok tahıl aslında kuru baklagiller. Evde  yemek olarak  nohut ve mercimek pişer. Bulgur salatası yaparım.

D.K. Öyle mi? Nasıl yaparsınız?

İ.A. Bulguru ıslatıyorum. İçine domates bol dereotu, maydanoz, nane ve bir de kendi yağında kavrulmuş çam fıstığı koyuyorum . Ayrıca haşlanmış küçük küçük doğranmış pancar ilave ediyorum.Çok doyurucudur.

D.K. Sanata ilgi artıyor mu  ne dersiniz?

İ.A. 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti . Ülkemizde sanat daha önem kazanıyor.  Bizim vakfımızın sloganı “sanat geliştirir, sanat iyileştirir, sanat birleştirir”. Bu üç olguya çok ihtiyacımız var. Gelişmeye, iyileşmeye ve birleşmeye. Burada sanatın gücünü kullanmamız lâzım. Artık sanatçılarımız dünyaya açılıyorlar. Sotheby’s de, Christie’s de, eserleri satılıyor. Geçtiğimiz yaz New York’da Sotheby’s Institute of Art’da Çağdaş Sanatla ilgili eğitim aldım. Uzmanlarla gittiğimiz müzelerde Türk sanatçılarının eserleriyle karşılaşmak çok mutluluk vericiydi. Metropolitan Müzesinin shop’unda çalan müzik, Nil Karaibrahimgil’in bir parçasıydı. Kulaklarıma inanamadım. Türküm dediğim zaman “Orhan Pamuk” diyorlardı. Tüm bu güzel şeyler ne ile oluyor? Sanat ile oluyor. Biz bunlara odaklanacağımıza, maalesef hep negatif şeylere odaklanıyoruz. Ve bu negatif duygular bizi aşağıya çekiyor.

D.K. peki sizin önerileriniz neler gençler nasıl sanata ilgili hale gelebilir?

İ.A Ben medyaya da ‘sanata daha çok yer verin diyorum. Şiddeti de sanatla önleyebiliriz.  Vakıf olarak bu konuyla ilgili devamlı proje üretiyoruz. Son projemiz AVM lere “Uydu Sanat Merkezi” projesi. Yurt dışında adım başında bir müze vardır. Aileler çocuklarıyla müzede vakit geçirirler. Şimdi diyeceksiniz ki, bizde de açıldı müzeler. Evet, çok güzel girişimler. Özel sektörün örneğin Eczacıbaşı olsun, Sabancı olsun, Koç, Borusan gibi. Gerçekten çok önemli. Ama, İstanbul’da 12 milyon kişi yaşıyor. Üç dört müzeyle sınırlı kalmamalı. Ama, bakıyorsunuz adım başı alışveriş merkezi. Bu proje ile Sanatı hayatın günlük aktivitesi haline getirmek istiyoruz. Ayrıca kurucusu olduğum Türkiye’nin ilk online Sanat Televizyonu www.ekavart.tv ile bir tıkla Türkiye ve dünyanın dört bir yanından sanat haberlerine ulaşabiliyorsunuz. Herkes alışveriş merkezlerinde, hele internette “İnci hanım sanat tutar mı?” diyordu. Şimdi gördüler ki, günde 5-6 bin kişi sadece sanat için tıklıyor. Vakfımızı 1991 yılında, kurduk. 20 yıldan beri kültür ve sanata hizmet veriyoruz

 

D.K. İki çocuğunuz olduğunu biliyorum belki çok eskide kaldı ama merak ettim o zaman da formunuza dikkat ediyor muydunuz?

 İ.A. Her ikisinde de sadece dokuz kilo aldım. Çünkü doktor dokuz kilo alacaksın demişti. Ve doğumdan bir hafta sonra çıktığımda da, blujeanimi giydim. Ama, hamile olmama rağmen günde 4 -5 saat yürüyüp hamile jimlastiği yapıyordum. Böylelikle her iki çocuğumu normal doğumla dünyaya getirdim.

D.K. Çocuklarınız sanata ilgili mi?inci_aksoy_roportaj

İ.A. Evet, 23 yaşında kızım psikolojiyi bitirdi. Ve sanat tarihi double major yaptı. Metropolitan Müzesi’nin Islamic Art bölümünde çalıştı. Şimdi de bir art dealerın yanında New York’da tez hazırlıyor. EKAVART Tv. de onunla müşterek projemizdir.   Oğlum 18 yaşında, Amerika’da üniversiteye yeni başladı. Herikiside fotoğrafa çok meraklı. Fotoğraf çekiyorlar, sanat sitelerinde yayınlayıp satış yapabiliyorlar.. Bu da onları motive ediyor. Oysa biz hep gençleri bastırarak, bir şeyleri yaptırmaya çalışıyoruz.