1970 yılında Kıbrıs’ta doğan Kağan Gökalp İstanbul Üniversitesi’nde İngilizce işletme okumak için İstanbul’a gelmiş. İngiltere’ de MBA yaptıktan sonra, Türkiye’ye dönüp, ağabeyi ile kişiye özel gömlek ve takım elbise alanında şu anda çok ünlü olan “Milimetric” i açmış. Bir hayalperest olduğunu ve şiir yazmayı sevdiğini daha doğrusu “yaşam arsızı” olduğunu söylüyor. Markalara meraklı, ama burada kastettiği, o markaları kullanma merakından çok, markanın felsefesi. Hayran olduğu bazı markaların detaylarını inceliyor, marka yapanın ne olduğunu merak ediyor, araştırıyor. Referans gazetesinde de yazıyor şarap, güzel yemek, seyahat ve spor yapmak ise en büyük zevkleri. Kağan Bey ile formda olmasının sırları ve hayat tarzını konuştuk, neredeyse benim sorduğum kadar o da bana soru sordu keyifle okumanızı dilerim

kagan_gokalp_roportajD.K. Kağan Bey, Milimetric’den konuşarak başlayalım nasıl başladınız?

K.G. Biz gömlekle başladık. Sonra konsepti bozmadan ürünler ekledik. Biz burayı “gentlemen’s club” konseptine uygun dekore ettik. Maksadımız, burada insanların kendilerini evlerinin salonunda hissetmelerini sağlamak. Burada yeri gelir at yarışlarından bahsedilir, yeri gelir şarap, viski konuşulur. Konuşma sırasında, konu mutlaka kıyafete de gelir. O zaman, müşterilerin bir talebi olursa, biz de onu sunuyoruz. Burada, müşteriye bir şey satmaya yönelik satış yapmıyoruz. Bizim işimiz, keyif işi. Bizde bitmiş, hazır ürün yok. Sadece, kumaş ve yakalar var.

D.K. Çok formda görünüyorsunuz şarap ve güzel yemek ile ilgilendiğinizi biliyorum bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

K.G. Doğayı çok seviyorum. Doğayı sevdiğim kadar, “su”yu seviyorum. Ben Boğa burcuyum. Dolayısıyla, boğazıma da çok düşkünüm. Onun için de, spor yapıyorum. Fiziğim düzgün olsun isterim. Ben bir de, hastalık hastasıyım. Kolesterolüm, şekerim, tansiyonum çıkmasın diye sağlığıma çok dikkat ediyorum. Spor konusunda da dikkatliyim. O gün spora gitmek istemiyorsam, 30 -40 dakika tempolu yürürüm.

 D.K. Ne tür spor yapıyorsunuz?

K.G. Kışın haftada 3-4 gün spor salonuna gidiyorum. Yazın kapalı yerlerde spor yapmayı sevmiyorum. Suyu da sevdiğim için, Mayıs ayından Eylül sonuna kadar, haftada 3 -4 gün yüzüyorum ama serinlemek için değil kesinlikle saat tutarak, yarım saat ara vermeden tempolu yüzerim

 D.K. Su merakınızın Kıbrıslı oluşunuzla ilgisi var mı?

K.G. Aslında, dört tarafı denizle çevrili olduğu ve belki de ellerinin altında hissettikleri için, Kıbrıslılar yüzme sporuna önem vermemişler. Millî yüzücümüz Derya Büyükuncu bir röportajında “en büyük yüzücüler, denizi olmayan yerlerden çıkıyor” demişti. Gerçekten öyle.

D.K. Spor dışında neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?

K.G. Yazmaktan ve okumaktan hoşlanıyorum. Zaten yazmayı seven, okumayı da sever. İkisi ikiz kardeş gibidir. Ayrıca seyahat etmeyi seviyorum. Bütün fuarlara gidiyorum. Şansıma da, fuarlar hep güzel yerlerde oluyor. İtalya’da Floransa ve Milano’da. Yazlık ve kışlık olarak, senede ikişer kere… Dünya’da en fazla sevdiğim iki şehir, Londra ve Floransa.

D.K. Yemeyi, içmeyi yazmayı ve okumayı seviyorsunuz beslenme bilimi ile ne kadar ilgilisiniz?

 K.G. Ben beslenme ile ilgili de hep bilgi almaya gayret ederim ve bilimsel önerileri uygularım. Meselâ, karbonhidrat içeriği yüksek seçimlerim bir kaç gün üst üste gelirse, bir kaç gün balık yiyorum. Omega -3 için, ceviz ve somon balığı tüketiyorum. Ben vitamin, mineral almayı sevmem. O nedenle, bunları her gün almaya çalışıyorum. Makarna ve et seviyorum ama bunları her gün yemiyorum. Ben bir de şarabı severim. Ama sık sık içmiyorum.

D.K. “Ölçü” ve “kişiye özel” benim ve sizin kullandığımız ortak bir kavram. Benim de şirketimin adı “Mezura”. Çünkü, ölçü çok önemli. Organik ve sağlıklı beslenebilirsiniz ama yine de kilo alabilirsiniz. Ölçü sporda, alkolde, streste, sevgide, yemekte, her şeyde önemli zma, “kolesterolüm çıkacak” diye hep brokoli yemek de sağlıksız bir durum. Keyif alınmalı. Öyle beslenirseniz sosyalleşemezsiniz, mutsuz olursunuz. Hem bedenen, hem de ruhen sağlıklı olmalıyız.

K.G. Fransızlar yemeğe çok düşkün. Çok da şarap içiyorlar. Nasıl bu kadar zayıf kalıyorlar?

D.K. Biliyorsunuz Fransızlar hem çok yavaş yiyorlar hem de porsiyonları çok küçük. Ayrıca, yemekten önce tereyağı sürerek yedikleri küçük bir dilim ekmek, doygunluk hissi veriyor. Şarap da, onların keyifli yemesinin bir nedeni. Bizim ülkemiz dahil bir çok ülke insanı “mutsuz” olduğu için yiyor. Duygusal nedenlerle… Ama, Fransızlar keyifle yiyorlar. Yemekle kendilerini doldurmuyorlar. Şarap ile, sohbet ile keyifli ve ihtiyaçları kadar yemek yiyorlar

K.G. Haklısınız mesela İspanya’da insanlar az çalışıyorlar. Yaşamak için çalışıyorlar. Biz burada çalışmak için yaşıyoruz. Onlar belirli bir saatte işi bırakıyorlar ve bedenlerine iyi bakıyorlar hep mutlular

D.K. Yemek yapmayı seviyor musunuz?

K.G. hayır, yemeyi seviyorum.

D.K. En sevdiğiniz mutfak hangisi?

K.G. İtalyan mutfağını ile Türk mutfağından da zeytinyağlıları severim. İyi eti her zaman severim ama çok yağlı diye az yiyorum. Parmesan peynirini beyaz veya kırmızı şarabın yanında ya da domatesli makarna ile çok severim.

D.K. Tok olsanız bile “hayır” diyemeyeceğiniz ne var?

K.G. Kuşkonmazı çok severim. Buharda pişirilip, üstüne limon sıkılınca çok seviyorum. Bir de şimdi mevsimi çağla ile yeşil erik, ikisinin de kalorisi düşük diye biliyorum

D.K. Doğru kalorileri düşük peki balıkla aranız nasıl?

K.G. Denizden ne çıksa, bir tek Türkiye’de yerim. Dışarıda sadece somon ve deniz ürünleri tercih ederim, istiridye, karides, deniz tarağı, midye, kalamar hepsini farklı şekillerde risotto veya spagetti gibi severim

DK. Moda kıyafet seçimindeki tek etken midir?

K.G. Bunun için hep kullandığım bir söz vardır  “Kıyafet sizi taşımazsa, siz kıyafeti taşıyın”. Eğer tarzınız değilse, giydiğiniz üzerinizde eğreti durur. Modada ve size yakışanın dengesi önemlidir.

D.K. Türkiye’de kıyafet seçimi ve tarz olarak en beğendiğiniz erkekler kimler?

Önder Öztarhan, Tolga Egemen ve Menderes Utku ‘nun seçimleri ve tarzlarını çok iyi buluyorum, yabancılardan ise Jude Law bence çok iyi

D.K. Yazin tuketiciler en cok hangi urunlerinize ilgi gosteriyor?

K.G. Ilkbahar-yaz sezonu ile birlikte mezuniyet ve dugun sezonu da baslamis oluyor. Smokin satislarimiz bu donemde ciddi artis gosteriyor.Ozellikle damatlik smokini ve smokin gomleginde cok sayida secenegimiz var. Ayakkabi, papyon kumas ve kusak gibi damatlik aksesuarlarinda da iddialiyiz.

Kağan bey kadın modasının Fransa Erkek modasının ise İtalyan temelli olduğunu düşünüyor ben de Kendisine “Fransız kadınla, İtalyan erkek yemeğe giderlerse ne yesinler?” diye sordum. Bu sorumu da bir yazısından bahsederek yanıtladı. “Kıyafetler ve içkiler arasında nasıl bir benzerlik olabilir?” diye düşünmüş ve yazmış…

  • Viski ve konyak; viski bana her zaman paltoyu çağrıştırmıştır. Ve tabii kalın, yünlü bir kumaş olan, insanın içini ısıtan flanel takım elbiseyi. Kışın iş çıkışı bir bara girer girmez, sırtından paltosu alınıp vestiyere asılan müdavimin eline, viskisi tutuşturulur. Vücudunu artık sırtındaki paltosu değil, elindeki viskisi ısıtacaktır. Damaklarda kaşmirimsi, kadifemsi bir dokusu olan 18 yıllık iyi bir malt viski ise giyildikçe güzelleşen kaşmir bir palto, bir cekettir… 
  • Konyak ve tatlı şarap; viski kat kat giyinmekse, konyak veya tatlı şarap yemek sonrası içilen yarı çıplaklıktır. 
  • Roze; içimiyle içimizi ferahlatan bu şarap keten bir cekettir bana göre 
  • Mojito, seksenli yılların Hawai gömleğidir.
  • Chardonnay olsun, Sauvignon Blanc olsun, Riesling olsun, ne olursa olsun beyaz şarap benim için her zaman beyaz bir keten gömlektir.
  • Kırmızı şarap aşk gibi iki kişiliktir. Romantik gecelerin içkisi, siyah bir gece elbisesi ve siyah bir gömlekten ibarettir. 
  • Bira tişörttür, tekila ise kolsuz tişört… Hatta tekila şöyle bir ruh halidir: Altında pantolon, belki şort vardır, ama bedenin üst kısmı çıplak olacak kadar umursamaz ve yakıcıdır… 
  • Smokin frak; Şampanya bir ödüldür, törendir… Kutlamadır şampanya… Hayatımızın Oscar’ını aldığımızda üzerimizdeki smokin, fraktır…