
Demir, vücudumuz için temel bir mineraldir. Vücutta üretilmediği için besinler yoluyla yeterli miktarda alınması gerekir. Demirin en önemli görevlerinden biri; hemoglobin (oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri) yapımıdır. Bu kırmızı kan hücreleri, vücudu baştan aşağı dolaşıp oksijeni tüm hücrelere taşır. Yeterli demir olmadığında ise, vücut kan hücresi yapımında zorlanır ve doku-organlar düzgün çalışmaları için gerekli olan oksijeni alamazlar. Demir, bağışıklık sistemi ve bilişsel performans için de gereklidir. Bu nedenle demir alımı; sadece çocukluk, gebelik, menopoz döneminde değil, her dönemde, kadın-erkek fark etmeksizin her bir birey için çok büyük önem taşımaktadır. Kandaki demir miktarı, hemoglobin ve hematokrit (hematokrit kandaki eritrositlerin (Rbc) hacim olarak oranını ifade eden terim) değerlerinin düşük çıkmasıyla ölçülür. Demir eksikliği anemisi olan birçok kişide belirti ve işaretler hemen görülmeyebilir, çünkü vücuttaki demir depoları yavaş yavaş boşalır. Ancak halsizlik ve güçsüzlük, yüzde ve deride solgunluk, çabuk yorulma, hızlı kalp atışları, baş dönmesi, asabiyet, iştahın azalması gibi bazı belirtiler anemi göstergesi...
Bitkisel steroller nedir? Bitkisel steroller; Mısırözü yağı, zeytinyağı, soya yağı gibi bitkisel yağlar, fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, tahıllar, kuru baklagiller, sebze ve meyvelerde doğal olarak bulunur. Araştırmalar 200 çeşitten fazla sterol olduğu belirtilmektedir 1950’lerden bu yana kolesterol düşürücü etki gösterdikleri bilinmektedir. Etki mekanizması? Bitkisel steroller yapısal olarak kolesterole benzemektedir. Kolesterolün emilebilmesi için, çözünebilir formunda olması gerekmektedir. Bitkisel steroller, barsaklardan kolesterol emilimini azaltarak, Total ve LDL (kötü huylu kolesterolü) kolesterolü düşürmeye yardımcı olurlar. Sterollerin kan lipitleri üstündeki etkilerini inceleyen çalışmalarda, kolesterol seviyeleri yüksek olan kişilerde statin türevi ilaçlar kullanılmadan tek başına bitkisel steroller kullanılarak LDL (kötü huylu kolesterol) seviyelerinin %14 oranında düştüğü bulunmuştur. Gereksinim ne kadar? Diyetin yanı sıra birçok faktör kolesterol düzeylerimizi etkilemektedir. Bunlar aile öyküsü, yaş, cinsiyet, beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı ve şekli, fiziksel aktivite düzeyidir. Yapılan bir çok çalışma günde 2-2.5 gram bitkisel sterol tüketildiğinde kolesterol seviyesinin %10 oranında azaldığını göstermektedir. 2007 yılında yapılan TEKHARF çalışmasının...
Diyabet her yaşta ortaya çıkabilir, yaşam boyu sürer ve tedavi edilmesi gerekir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla artmaya devam eden, dünyanın en yaygın kronik hastalığı olarak kabul edilen “Diyabet“ pankreastan salgılanan insülin hormonunun yokluğu veya işlevini tam olarak yerine getirememesi sonucu ortaya çıkan bir metabolizma hastalığıdır. Günümüzde, diyabet konusundaki araştırmalar hızla ve artarak devam etmektedir. Yapılan son çalışmaların sonuçlarının çok sayıda doktor, diyetisyen ve hemşireye aktarıldığı 45. Ulusal Diyabet Kongresi ise 20- 24 Mayıs 2009 tarihlerinde Antalya’da gerçekleşmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 2000 yılındaki son verilerine göre dünyada 171 milyon diyabet hastası vardır ve bu rakamın 2030 yılında 366 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. DSÖ ile birlikte Türkiye çapında yapılmış olan çalışmanın sonuçları 2000 yılı nüfusuna yansıtıldığında Türkiye’de 3,2 milyon diyabetli hasta olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık 2,8 milyon kişi ise, gizli diyabet hastasıdır. Sonuç olarak, diyabet ülkemizde yaklaşık %7’lik grubu yakından ilgilendirmektedir. Diyabet; Erken tanı ve iyi bir tedavi ile bireyin normal...
Kilo vermekte zorluk, depresif belirtiler, halsizlik yorgunluk hipotroid yüzünden olabilir, diyet yaparken sağlık muayenesinden geçmek önemlidir. Tiroid bezi metabolizma üzerinde çok etkili olmakla birlikte, kelebek şeklinde, boynun ön kısmında bulunan bir salgı bezidir. Tiroid bezinde büyüme halk arasında guatr olarak bilinir. Troid bezinden gereğinden fazla hormon salınırsa buna hipertroid, troid bezi yetersiz çalışırsa o zaman buna hipotroid denilir. Hipotroidizm yani troid bezinin yetersiz çalışmasına çok sık rastlanılır. Yaş ilerledikçe hastalık görülme sıklığı artar, kadınlarda daha fazla görülür. Anneden kıza geçiş büyük olasılıktır, hamilelik dönemi ve sonrası da kritik dönemdir. Tiroid bezinin normal çalışıp çalışmadığınız anlamak için genelde 3 hormona bakılır. Troid bezindeki bozukluk psikolojik durum ve vücut ağrılığı üzerinde çok etkilidir. Tiroid bezinden salgılanan T4 ve T3 hormonları, metabolizmayı düzenler, bazal metabolizma hızının denetiminde, fiziksel ve mental gelişimde, sinir ve kas fonksiyonlarında ve dolaşımda yer alırlar. Diğer önemli hormon ise TSH dır. Bu hormon beynimizde bulunan hipofizden salgılanan, görevi tiroid...
Eğer bu yıl ki hedefiniz karın bölgenizde toplanan yağları eritmekse, yeşil çayı da diyetinize eklemeyi unutmayın! Yapılan çeşitli çalışmalar yeşil çayın egzersize bağlı kilo kaybını artırıcı özellikte olduğunun ipuçlarını veriyor. 132 obez yetişkin kişide yapılan bir çalışmaya göre katılanların hepsi uygun kaloride aynı diyeti tüketmişler ve haftada 180 dakika orta şiddette egzersiz yapmışlardır. Ayrıca bir grup 39 miligram kafein içeren içeceklerden fakat diğer bir grup ise 625 miligram kateşin içeren yeşil çay içmişlerdir. 12 hafta sonunda, yeşil çay içen katılımcılar 2 kg, kontrol grubundakilerin ise 900 gram kaybettikleri görülmüştür. Yeşil çay içen grupta total karın yağlarında, deri altı karın yağlarında ve trigliseridlerde büyük bir düşüş olmuştur. Yeşil çayın tam olarak nasıl bir mekanizmada çalışıp, etki ettiği henüz tam olarak anlaşılamamıştır, fakat araştırmacılar yeşil çayın vücuttaki yağın yıkılım hızını arttırdığına inanmaktadırlar. Yapılan diğer çalışmalar… Ayrıca yeşil çay, vücudun insüline duyarlılığına yardımcı olmakta ve diyabet riskini azaltmaktadır. Çalışma Florida ve Japonya’daki araştırma...

Sonbahardan kış aylarına geçme döneminde bağışıklılık sistemimizi güçlendirmek için meyve ve sebze tüketiminin artırılması önemli noktalardan biridir. Kış meyvelerinden; elma, armut, nar, portakal, kivi ve mandalina hakkında daha fazla bilgilenmek için mutlaka okuyun. Elma Elma, içeriğindeki E ve C gibi antioksidan vitaminler ile bağışıklılık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı vücut direncini artırır. Lif ve flavanoidler ise sağlığın devamlılığı konusunda elmayı besin öğeleri yıldızı yapar. Elmada bulunan çözünen ve çözünmeyen lifler toksik maddelerin dışkı ile atılmasını sağlayarak kansere karşı koruyucu aktivite gösterir. Çözünmeyen lif, LDL kolesterolü tutarak vücuttan dışarı yolarken, çözünen lif olan pektin ise karaciğerde üretilen LDL kolesterol miktarını azaltır Yapılan çalışmalar göre günde 2 adet orta büyüklükte elma yemek kolesterol seviyesini yaklaşık % 16 oranında düşürmektedir. Elma ayrıca antioksidan için de mükemmel bir kaynaktır. Elmanın içeriğindeki quercetin, kateşin, phloridzin ve chlorogenic asid güçlü antioksidanlardır. 100 gram elmanın antioksidan aktivitesi 1500 mg C vitamininin antioksidan etkisine eşittir. Hemen hemen tüm antioksidan...
Parkinson hastalığı beyinde hareketlerden sorumlu olan hücrelerin bir bölümünün hasara uğraması ve/veya eksilmesi, sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üst beyin sapında yer alan substansiya nigra hücrelerinin azalmasından ileri gelir. Bu hücreler “dopamin” adı verilen kimyasal bir madde salgılar. Dopamin, bilgileri bir sinir hücresinden diğerine gönderir. Bu hücreler hasara uğrarsa dopamin salgılayıp depolayamazlar ve sonuç olarak dopamin eksikliği oluşur. Bu eksiklik % 80 gibi ciddi boyutta olduğunda, hareket ve denge işlevleri etkilenerek Parkinson hastalığı belirtileri ortaya çıkar. Bu hastalık, genelde 55 yaş civarında görülmektedir, fakat nadir de olsa erken yaşlarda da görülebilmektedir. Ancak 20 ile 40 yaşları arasında görülme sıklığı, parkinsonlu hastalarının tümüne bakıldığında sadece % 5 ila 10 oranında olarak bildiriliyor. Erkekler de kadınlara oranla daha sık görülüyor. Sık görülen belirtileri; ellerde titreme, hareketlerde yavaşlama ve uyuşukluk, donuk bir yüz ifadesi, monoton konuşma, ağızdan salya sızması, yutkunma güçlüğü, halsizlik, yorgunluktur. Hastalık yavaş ilerler ve kişinin yaşam kalitesini düşürür. Titreme Parkinsonlu...
Kötü ağız kokusunun tıptaki adı halitosisdir. Bazen bu konuda başınız derde girmiş olabilir. Ağız kokusu genelde kişinin çevresindekileri, bazen de kendisini rahatsız eden bir durumdur. Kişinin yedikleri ve içtikleriyle çok yakından ilişkilidir. Bazı hastalıklar nedeniyle oluşan ağız kokularının haricinde yeme alışkanlıkları ve yeterli ağız hijyeni sağlanamaması dolayısıyla da meydana gelebilmektedir. Sindirim sistemindeki problemler ve kabızlık da ağız kokusuna neden olabilmektedir. Kötü ağız kokusunun en önemli 3 nedenini şöyle sıralayabiliriz. Yiyecekler ve içecekler; özellikle sarımsak, soğan, peynir, aşırı yumurta, deniz ürünleri ve portakal suyu tüketimi Ağız hijyenin yeteri kadar sağlanmaması, dişlerin yeterli fırçalanmaması ve diş ipi kullanılmaması, diş çürükleri veya apseler, dişler arasında kalmış olan besin artıkları, tartar, diş eti iltihapları Sigara ve alkol kullanımı Ağızda yeterli hijyen sağlanamadığı durumlarda kötü ağız kokusu ortaya çıkar. Özellikle ağzınızda yiyecek kalıntıları kaldıysa, bu yiyecekler çürür, nefesiniz kokmaya başlar ayrıca kalan bu parçalar bakterileri oluşmasına ortam sağlar ve kokuyu arttırır. Dişlerin arasında sıkışmış partikülleri...
Kan pıhtıları vücudunuzda bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda oluşur. K vitamini vücudunuzun pıhtı üretebilmesi için mutlaka gerekli olan bir vitamindir. Kan sulandırıcı ilaçlar K vitamininin aktivitesini azaltmak suretiyle işlev görür, böylece kanın pıhtılaşması engellenmiş olur. Kanın pıhtılaşma süresini gösteren “protrombin zamanı” testi pıhtı oluşumu takibi için önemlidir. Bazı tıbbi durumlar kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırabilir veya hızlandırabilir. Oluşabilecek pıhtılar kan yoluyla beyne veya kalbe giderek tıkanıklık yaratabileceği için ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Örneğin pıhtı beyine giderse inmeye (felç) neden olabilir. Kan pıhtılarının oluşumunu önleyen bu tür ilaçlar genel olarak pıhtılaşma riski yüksek olan Kalp kapakları değişmiş kişilerde Bacaklarda, akciğerlerde veya kalp boşluklarında pıhtı oluşumu görüldüğünde, Atriyal fibrilasyon adı verilen düzensiz ve hızlı kalp atışlarının görüldüğü kişilerde ve pıhtıya eğilimin olduğu kişilerde kullanılır. Bu ilaçlar warfarin içerir ve yaygın olarak coumadin adıyla bilinir. Antikoagulan olan bu ilaç pıhtılaşmayı önler, kanı pıhtılaştıran K vitaminin oluşumunu da engeller. Uyguladığınız diyeti dengeli tutmanız, aldığınız K vitamini...

Sıcak havalarda aşırı yağlı ve şekerli yiyecekler yerine su, vitamin ve mineral içeriği yüksek meyve, sebze ve tam tahıllara dayalı bir beslenme şekli daha uygundur. Akdeniz diyeti bunun için en uygun örnektir. Balık, zeytinyağlı sebze, meyve ve salata en iyi seçimdir. Ayrıca sıcak ile birlikte terleme oranı arttığı için elektrolit dengesini sağlayacak yoğurt, ayran, cacık, maden suyu tüketimi de unutulmamalıdır. Kızartmalar, aşırı yağlı gıdalar ya da sakatatlar yerine ızgara, buğulama, haşlama olarak hazırlanmış, yağı alınmış etler yenilmeli. Omega-3 yağ asitlerini içeren balık haftada 2 kez tüketilmeli. Kan şekerinin hızla yükselip, hızla düşmesine sebep olan yağlı, şekerli, ağır tatlılar yerine dondurma veya sütlü tatlılar tüketilmeli. Haziran ortasına doğru günler iyice uzar ve güneş geç bata bu durumda akşam yemekleri çok gecikmemeli. Uyumadan 2 saat öncesine kadar yemek yenilebilir ancak bu küçük bir ara öğün için geçerlidir. Akşam yemeği ise saat 20.00 civarı en geç 20.30 olabilirse çok iyi olur ancak yaz akşamları...