Pepsi –Co Güneydoğu Avrupa Bölge Başkanlığı görevinde 14 ülkeden sorumlu olarak çalışan Ümran Beba, 8 Şubat tarihinde Asya Pasifik Bölge Başkanlığı görevine atandı ve sorumluluğu içinde şimdi 18 ülke oldu. Siz bugün bu röportajı okurken, Ümran hanım Pazar günü yeni göreve başlayacağı Çin’e tamamen gitmek üzere son hazırlıklarını yapıyor olacak. 2 erkek çocuk, eş, iş, seyahatlere rağmen bakımlı ve hep formda bir hanım olarak sevgili Beba’nın sırlarını sizler için öğrendim. Ümran Beba’nın başarılarının ve formda olmasının sırrını anlatan en doğru kelimeler: DENGE ve FARKINDALIK.

 Yaşamındaki davranış ve kararlarını belirlemesinde de Pareto prensibiden, yani 80/20 kuralından yararlanıyor. Ben de işletme ve ekonomi okuyanların daha iyi bildiği bu sistemi yeni öğrendim. İtalyan ekonomisti Vilfredo Pareto tarafından keşfedilmiş ve bu konuda Richard Koch tarafından yazılmış  “80/20 Yoluyla Yaşamak” diye bir kitap varmış. 

umran_beba_roportaj

 

D.K. Ümran Hanım, başarılarınız gerçekten etkileyici. 2 çocuk, ev iş, seyahatler sosyal hayat… Nasıl bir düzen içindesiniz? Beslenmeniz bu koşturmaca içinde ne halde? Bunları çok merak ediyorum.

Ü.B. Bizim gibi bir hayat yaşadığınız zaman programlı olmak şart. Eskiden o kadar disiplinli değildim ama iki tane hamilelikten sonra beslenme düzeni, evdeki yemek programı, özellikle de kahvaltı benim için vazgeçilmez oldu. Klâsik Türk kahvaltısını severim. Çok tahıllı, tam buğday, hangisi varsa biraz ekmek, light beyaz peynir, domates, salatalık seviyorum.  Ama, tatlı bir kapanış istediğim için, biraz da bal yiyorum. En sevdiğim ikinci kahvaltı ise; yulaf ezmesi ile light beyaz peyniri ezip kendim bir karışım yapıyorum. Yulafın üzerine sütü ısıtıp, döküyorum. Biraz çilek veya bal çok güzel oluyor.

D.K. Kahvaltıyı çocuklarla beraber mi yapıyorsunuz?

Ü.B. Evet. Aslında okulda kahvaltı veriliyor. Ama biz “görelim bakalım ne yiyorlar” diyerek beraber yiyoruz.

D.K. Diğer öğünleriniz nasıl? Kısıtladığınız bazı besinler var mı?

Ü.B. Eğer ofisteysem çok düzenli yerim. Çünkü kafeteryamızda salata, yoğurt, sebze ızgaralar dahil her çeşit yemek var. Mesela dün ben dışarıdaydım ve kadınbudu köfte vardı. En sevdiğim yemeklerden. Bu durumda hemen 80/20 kuralını uyguluyorum.

D.K. Nedir 80/20 kuralı?

Ü.B. 80/20’de şöyle düşünüyorum. Vücuda gerekli olan ve doğru besinleri %80 oranında tüketmek lâzım. %20’de ise mutlu olmak için, canımızın çektiklerini yiyebiliriz. Yani %80 sağlıklı beslenme olsun ama, %20 olmadan da hayat çekilmez oluyor diyorum. Ben bunu işimizde şöyle uyguluyorum: Enerji ve zamanımın %80’ini en önemli işlere, %20’sini de daha az önemli işlere ayırıyorum ve öncelik listemi ona göre yapıyorum. Bence bu beslenmede de böyle. En önemli yiyecekleri %80 oranında tüketmemiz lazım. Alacağımız kalori belli. Kendi açımdan 1500 -2000 arasında bir yerde olması gerekiyor. %20’sini de, tatlımı da yiyerek ayarlıyorum keyifli bir mola gibi oluyor.

D.K. Sizin ürünleriniz günlük beslenmenizin neresinde duruyor?

Ü.B Bizim atıştırmalıklarımız var, biliyorsunuz. Cipsler, içecekler gibi. Şimdi böyle baktığınız zaman, bunlar yenilmesi, içilmesi mutlaka gerekli ürünler statüsünde değil ama, arada keyif ve eğlence için, serinlemek için çok seviliyor. İşte bu ürünler %20’ye oturduğu zaman her hangi bir sıkıntı olmuyor. Çünkü, ben de aynı şeyi yapıyorum. Kahvaltı ile öğlen yemeği arasında bir ara var. Hatta öğle yemeğinden sonra daha da uzun bir ara var. Arada bir bizim ürünlerden yiyorum. 35gr. lık bir ürün yediğiniz zaman 150 kalori oluyor. Benim için de çocuklar için de uygun. Hatta yeni çıkaracağımız ürünleri çocuklara denettiriyorum.

D.K. Peki çocukların tahminleri tutuyor mu?,

Ü.B. Eğer beğenirlerse, sürekli o çeşidi talep ediyorlar. O zaman anlıyorsunuz ki o ürün beğenilecek. Eğer, birkaç tane alıp, bırakırlarsa, o zaman o ürünün o yaş grubunda tutmayacağını anlıyorsunuz.

D.K. Sizin özel hayatınız, iş hayatınıza baktığımızda, “%80”e girmesi gereken çok şey var değil mi? Şimdi yeni bir görev, yeni bir coğrafya,18 ülke nasıl hissediyorsunuz?

Ü.B.. Evet, 18 ülke. Geniş bir coğrafya ve çok seyahat gerekebilir ama, bana bağlı oldukça güçlü bir ekip var.  Yıllardır şirkette çalışan, deneyimli arkadaşlar. Her ay gitmek gibi bir ihtiyaç olmaz ama, ne zaman bir ihtiyaç olsa tüm ülkelere mutlaka giderim. İlk üç ayım bu ülkeleri tanımakla geçecek. Oldukça yoğun bir seyahat programı olacak. Sonra, daha çok ihtiyaca göre bu seyahatleri düzenleyeceğim açıkçası. Bence, hafta sonu seyahat etmemek çok önemli. Hafta sonu mümkün olduğunca kendinize, ailenize zaman ayırmak gerekir. Mesela hafta sonunda Uludağ’daydık. Dönüşte İskender kebabı yemelisiniz. İki ayda bir olduğu zaman bir sorun yok. Benim için denge önemlidir hep. Bir kere ben her sabah tartılıyorum. O da hayatımın bir parçası. Biraz kaçmışsa, o gün onu dengeliyorsunuz. Gün içinde kahvaltıda, öğle yemeğinde biraz dikkat ediyorsunuz. Ama, ben aralarda mutlaka bir şey yemeliyim. Vücudum bir şey istiyor. İki, üç saatte bir. Ana öğünlerde de çok şişmemek lazım. Çok yediğiniz zaman insanda bir rahatsızlık yaratıyor. Ben sınırımı biliyorum. Onu zorlamıyorum.

D.K. Düzenli spor yapıyorsunuz ama yapamadığınız gün olunca mutsuzluk, pişmanlık olur mu?

Ü.B. Bence, o konuda “mükemmellik” düşüncesini yıkmak gerekiyor. Çünkü, “haftada beş gün spor yapacağım” dediğiniz zaman, öyle bir şey olmuyor. Gerçekçi değil. Onun için, gidebildiğim, yapabildiğim kadar yapıyorum. Örneğin o hafta seyahatteysem, spor salonuna haftada üç gün yapıyorum. Kaldığımız otellerde çoğunlukla spor salonu oluyor. Onu da yapamazsanız, hava müsaitse çıkıp, dışarıda yürümek. Alış-veriş merkezinde yürümek bile bir hareket. Onları da saymak lazım. Onları saymadığınız zaman, “spor salonuna gitmedim” diye mutsuz olunuyor. Şirkette   spor salonumuz var. Ben burada olduğum zamanlar, oradan faydalanıyorum. Orada bir hocam var. Biriye çalışmanın faydası, o sizi disipline ediyor. Yürümeyi, bantta değil, dışarıda seviyorum. Ama, kas güçlendirmeyi 45 dakika yapıyorum. Ama,  yanınızda birisi olduğu zaman, daha bilinçli yapıyorsunuz. Artık havalar düzeliyor. Dış sporlara yönelmek lâzım. Örneğin fırsat buldukça tenis oynuyorum. Aslında hep çocuklar vesile oluyor onlar sayesinde bu yaşta kayak yapmayı öğrendim.

D.K. Çocuklarınızın beslenmeyle ve sporla arası nasıl? Onları destekliyor musunuz?

Ü.B. Büyük oğlum kayakçı. Dört senedir, ana sınıfından beri kayak yapıyor. Küçük de arkadan geliyor. İki oğlum da kayak yapıyor. Büyük oğlum takımda olduğu için çok yoğun yapıyor. Ben de kırkımdan sonra kayak öğrendim. Onlar kadar olmasa da, sonuçta geçen hafta birlikte kayabildik. İki sene önce de, Alican öğrensin diye su kayağı öğrendim. Ama, o bıraktı. Başta bayağı su yutuyorsunuz ya, hoşuna gitmedi ama ben yapabiliyorum.

D.K. Beslenmeleri nasıl?

Ü.B. Daha önce de bahsettiğim gibi, birlikte kahvaltı yapıyoruz. Evde kızartma çok nadir olur. Daha çok sebze yemekleri olur. Çocukların da yiyebileceği dolma, ekşili köfte, kıymalı ıspanak gibi geleneksel yemekler pişiyor. Bunlar kulağa çok cazip gelmiyor ama, hem sebze hem et dengesi olan yemekler. Arada bir mantı, köfte, bonfile, tavuk ızgara.

D.K. Sebzeleri sevdirebildiniz mi?

Ü.B. Geçen hafta Uludağ’da şaşırdım. Kendi kendilerine gidip, tavuklu bamya aldılar. Bu bizde pişiyor. Annem Ege’li. Dolayısı ile, bütün yemekler zeytin yağı ile pişer.

D.K. Dediğiniz gibi, spor ve sağlıklı beslenme mükemmellik etiketiyle yapılmamalı. Bu beyinde bir disiplin ve “ben bundan sonra böyle besleneceğim” kararı ve siz de bunu yapıyorsunuz.

Ü.B. Evet ben mahrum yaşamayı sevmiyorum. Mesela ben et de yerim ama, yanında salata yemediğim zaman bana çok kuru geliyor. Bizde pilav falan da bir şeyin yanında mutlaka garnitür olarak vardır. Ama, o zaman ekmek yenmez. Dengeliyoruz.

D.K. %20’lik dilimde en fazla nelere yer verirsiniz? Hayır diyemeyeceğiniz neler var?

Ü.B. Yeni Bursa’dan geldiğim için “Kemal Paşa tatlısı”. Ama ben onu orada yemeği seviyorum. Buraya gelince aramıyorum. İkincisi “kadın budu köfte”. Üçüncü olarak da “döner” diyebilirim.

D.K. Hong Kong’a gidince nasıl olacak?

Ü.B. Onlar sabah noodle soup (şehriye çorbası) içiyorlarmış. Gidince deneyeceğim. Çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Olmayacak bir şey değil. Aslında, Çin mutfağı –derin kızartılanları bir kenara koyarsak- sağlıklı bir mutfak. Wok’ta çevrilerek yapılanlar çok sağlıklı. Meyve sorun olur mu? Daha az ve pahalı olabilir.

D.K. Kadın istihdamı konusunda siz özel çaba gösteriyorsunuz. O bölgelerde durum sizinle artacak mı?

 Ü.B. Bizim Pepsico olarak temsil etme çabamız çok büyük. Ayrıca, bizim sektörlerde satın alma kararını veren ve satın almayı yapanların %80’inin kadın olduğunu düşünürsek, iş hayatında %20 ile mutlu olmak doğru değil. En azından %50 – %50 olması gerektiğini düşündük. Üst düzey karar verici pozisyonlarda da Türkiye’de o noktaya geldik aslında. O nedenle, şirket geneline bakarsak %30 kadın, %70 erkek çalışanımız var. Karar verme noktasındaki kadın istihdamında da en son %53 gibi bir rakama ulaştık. Aslında bu güzel bir denge. O bölgelerde karar verme noktasında kadın oranı %26. Dolayısıyla orada biraz çaba göstereceğiz. Bunun sağlanması için işe alma ihtiyacınız olması gerekiyor ki fırsatlar çıksın ve biz de o fırsatı verebilelim. Avustralya’da, güney Asya’da eğitimli insanlar var ama işe alırken, mentorluk programlarında fırsat vermek, buna dikkat etmek gerekiyor. Bizim yaptığımız da bu zaten. Son beş yılda eşitlik sağlamaya çalıştık. Eşitlik verirseniz, zaten kadınlar kendini gösteriyorlar. Türkiye’de de öyle. Her alanda görüyorsunuz.

D.K. Kadın olarak kolay değil. Sosyal hayat, özel hayat ve iş hayatı dengesi… Bu yolda ilerleyen kadınlara ne söylemek istersiniz?

Ü.B. Bir kere yılmamak lazım. Eminim siz de aynı yollardan geçiyorsunuzdur. Kişinin kendisini iyi tanıması önemli. Neyi yapabilir, neyi yapamaz, neyi isteyebilir. Bunları bilmesi gerekiyor. Ondan sonra, iyi bir destek sistemi kurması gerekiyor. Bekarsa ailesinin, evlendikten sonra ise eşinin desteklemesi gerekiyor. Evinde yardım eden bir destek sistemi kurması gerekiyor. Ondan sonra, çalıştığı şirket de iyi bir kültür sunarsa, genelde başarıya ulaşılıyor. Ama, kadının öncelikle kendisini iyi tanıması, ne istediğini bilmesi ve kendine güvenmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Ondan sonra da önünüz açık oluyor ve kapılar açılıyor. İş ve aile dengesi çok önemli. Dengeyi kaçırdığınızı düşündüğünüz zaman, yalnız da olsanız, evli de olsanız buna dikkat etmeniz gerekiyor. Yalnızsanız bile, sadece çalışmak da doğru değil. Sporunuzu da yapacaksınız. O denge kaçtığı zaman, bir durup dengeyi sağlamalısınız. Etrafınızda bir destek sistemi olmalı ve size hatırlatmalı. Çünkü insan çok kolay o dengeyi kaçırabiliyor. O zaman sağlıklı beslenmeyi unutabiliyor, stres artıyor. Denge, disiplin, ne istediğini bilmek olarak ifade edebilirim.

D.K. uzun seyahatlerde uçakta nasıl zaman geçirir siniz peki?

Ü.B. Birisiyle seyahat etmiyorsanız, tek başına olduğunuz, düşünebileceğiniz, hatta yazabileceğiniz iyi bir zaman. Ben daha çok, “her şey yolunda mı?” diye düşünme fırsatı buluyorum. Aslında sadece iş düşünmüyorum. Kendinizle baş başa kalıp, hayatla ilgili bazı sorgulamaları da veya “şunu da yapalım, şuraya da gidelim” gibi şeyleri de düşündüğüm bir zaman. Kısa olanlar için değil ama on iki saatlik bir uçuş düşünmek için çok iyi bir süre oluyor.