
Altın Kelebeği bilmeyen var mıı? Bu yıl Pantene sponsorluğunda 42.si düzenlenen Altın Kelebek Ödül Törenleri, her yıl televizyon ve müzik dünyasının en iyilerinin belirlendiği görkemli bir ödül törenidir. ALTIN KELEBEK ÖDÜLLERİ Yıl sonu yaklaştıkça medya dünyasının bu en özel gecelerinden biri olan Altın Kelebek ödülleri için heyecanım doruktaydı. Televizyon ve müzik dünyasının en iyilerinin seçildiği bu tören her sene adeta bir yıldız geçidine sahne olan muhteşem bir gecedir. İşimin yoğunluğu, günümüz yorgunlukları derken hiç de farkında olmadan ödül günü gelip çattı, e tabii o kadar giyinip kuşanmışım, kuaförüm Sedat ve sevgili eşi Duygu da özel olarak evime gelip topuzumu yapmışlar, üstüne de altın kelebeği kondurmuşlar, kim tutabilir Dilara’yııı? Zorlu Center’a vardığımda topuzumdaki altın kelebekle, daha ödüller sahibini bulmadan ben övgüleri kapmıştım. Bilirsiniz kırmızı halıdan geçmek, geçerken de objektiflerle buluşmak bir Altın Kelebek geleneğidir, tüm bunlardan sonra sevgili sosyal medya uzmanımız Ayça ile birlikte yerime oturdum ve itiraf edeyim bazı...

Simiti sevmeyen var mı? Hele de fırından yeni çıkmış çıtır çıtır, mis gibi kokusuyla kahvaltıda, ara öğünde hem dayanılmaz hem de vazgeçilmez oluyor. Peki nereden gelmiş sevdiğimiz simit? Okuduğum bazı kaynaklara göre simit’in tarihi tahmini 600 yıl öncesine dayanmakta. Dünyanın bir çok yerinde tanımaya başlayan bu güzel tada İzmirliler Gevrek, İstanbullular Simit der. Sözcük Akatça samādu “öğütmek” fiilinden türetilmiş. Göz kamaştıran geçmişe sahip olan Simit’in Osmanlıdaki serüveni 14.yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu yüzyıllarda sultan sofralarında ,saray mutfağında da yerini almayı başarmıştır. Aslında simit bir bakıma “saraylı” idi. Yeniçerilerin bir kolu olan “Sekban Sınıfı”na ait fırınlarda çalışmak üzere işe başlayanlara simitçi denmekte, saray fırınında “Simitçi Ustası” adı ile çalıştırılan ustalar bulunmaktaymış ve yeniçeriler simit’i bolca tüketmişler. En Eski Fast Food Örneği: Simit İstanbul’a gelen ya da İstanbul’dan doğuya giden kervanların konaklama alanı olarak bilinen İzmit’te yolculara pratik bir yiyecek olarak simit hazırlanırmış. Yani simit için en eski ilk fast food örneklerinden biri diyebiliriz....

Merhaba, Sosyal Medya üzerinden sizden gelen soruları elimden geldiğince cevaplamaya çalışıyorum. İnstagram, Facebook, Twitter hepsi bir yandan biliyorsunuz artık mobil uygulama da App Store ve Google Play üzerinden ücretsiz hemen elinizin altında:) En çok gelen sorulardan biri ”Çocuğuma kışın dondurma yedirebilir miyim?” di Bu soruyu Sevgili arkadaşım Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Gökhan Mamur’a sordum. ” Eveeeet, yedirebilirsiniz.” diyor. Dondurma Her Mevsim Yenebilir Kışın çocuklarınıza dondurma yedirme konusunda ki endişelerinizi anlıyorum. Bu yüzden dondurma konusunda sizi rahatlatmak için bildiklerinizi bir kez daha hatırlatmak istedim. Süt ve süt ürünleri grubunda yer alan dondurma, içerdiği protein, karbonhidrat, yağ, A, D, E, grubu vitaminleri ve kalsiyum, fosfor, magnezyum gibi minerallerle yeterli ve dengeli beslenme düzeninde tercih edilebilecek keyifli ve çocukları mutlu eden bir alternatiftir. Bence sadece çocuklar değil, büyüklerin de en sevdiği tatlı olarak ilk sırada yer almaktadır. Hatta annelerin çocukla birlikte eğlenerek yediği besinlerin başında geliyor diyebiliriz. Dondurma yeterli ve dengeli beslenme...

Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz haftalarda kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi ile kanser riskine dair 27 maddelik bir rapor yayımladı. Ancak burada işlenmiş et ve kırmızı et tanımlamalarını çok iyi ayırmak gerekiyor. Bu rapora göre Kırmızı et sığır, dana, domuz, kuzu, koyun eti, at, keçi ve dahil olmak üzere, tüm memeli etleri kapsar. İşlenmiş et ise; lezzet geliştirilmesi veya korunması için tuzlama, kür, fermantasyon, kül veya diğer süreçlerle değişime uğramış et anlamına gelir. İşlenmiş Et Kanser Riskini Artırıyor Işlenmiş et tüketimi çalışmalarda kanser riskinde küçük artışlar ile ilişkili bulunmuş. Bu çalışmalarda, risk genellikle tüketilen et miktarı ile artmıştır. 10 çalışmadan elde edilen verilerin analizi, günlük yenen işlenmiş etin her 50 gramlık kısmının kolorektal kanser riskini yaklaşık % 18 artırdığı tahmin ediliyor. Rapordaki araştırma sonuçları kanserli hastaların şu an ne yapması gerektiğine yönelik veri ve tavsiyede bulunmuyor. Bu sebeple yanlarına bol lifli ve c vitaminli besinler ile doğru pişirme yöntemlerini eklemek...

Tweeter üzerinden test yaptık ve sonuçlar şöyle çıktı Doğru cevap ise :Perşembe Peki niye? Diyete yeni başladığınızda ilk günlerde genelde motivasyon yüksek olur ve kararlılık güçlüdür. Çünkü başlangıçtaki heyecan sizi motive etmeye yeterlidir. Ancak genelde 1- 2 gün sonra, “yeni” yeme alışkanlığı her zamanki yaşam tarzıyla çatışmaya başlar. Bu duyguya uzak olmayan pek çok danışanım var o yüzden çok eminim ve sizi çok iyi anlıyorum. Diyete pazartesi başladığınızda İlerleyen günlerde mesela perşembe, cuma gibi sosyal çevrenin etkisi ya da diyet listesinde olmayan şeyleri yeme isteği, diyete olan motivasyonu düşürebiliyor. Eğer kişi bu konuda hazırlıklı değilse, diyete devam etme arzusunu giderek yitiriyor. Aslında daha tam olarak başlamadan hafta sonu yenilgisi ile bitmiş olabiliyor. Hafta sonu günlük rutinin değişmesi, sosyal planların artışıyla beraber vazgeçmek daha da kolaylaşıyor. Oysa diyete Perşembe başladığınızda haftasonunu yüksek motivasyon ile kazasız atlatırsanız bu güven tazeleme size çok iyi geliyor. Aslında diyetlerden vazgeçmenin en büyük nedeni şu; birey...
Expo 2015 Milano Türkiye Pavyonu Konuşmacı olarak katıldığım kapanış programında Birleşmiş Milletlere ‘’Bulgur Yılı’’ ilan edellim diye çağrıda bulundum. Bu sağlıklı zenginliği tüm dünyaya tanıtalım istiyorum. Teması “Feeding the Planet, Energy for Life/ Gezegeni beslemek, Yaşam için enerji “ olan EXPO Milano 1 Mayıs tarihinden bu yana 5.000.000 dan fazla ziyaret etmiş ülkemizin geçmişinden aldığı mirası nasıl geleceğe taşıdığını topraklarımızın bereketi kültürümüzün çeşitliliği insanımızın hoşgörüsü ve yardımseverliğimizin en büyük zenginliğimiz. EXPO2015’’Milano Türkiye kapanış programına davet edilmek ve ülkemi temsil etmek benim için çok büyük bir onur ve gurur. Ülkemizin her bölgesinin yemek kültürü ayrı birer hazine, sağlık faydaları yönünden geleneklerimize sahip çıkmak ve dünyaya anlatmanın hepimizin önemli sorumluluğu. Yoğurt, tarhana, bulgur, fındık, badem, mercimek, kefir, ayran hepsi çok sağlıklı ve lezzetli ve tüm dünyaya daha fazla anlatmamız gerektiğinden. Her gün artan obeziteye çare bulmak için çok uzaklara gitmenin gerek olmadığını kendi topraklarımızın tohumu bereketi ve geleneksel yeme alışkanlıklarına dönmenin...

Herkes ideal kiloda veya hastalıklardan kurtulmuş olmayabilir, ancak elimizde olanla daha iyi yaşam için çabalayabiliriz. ”İyi Yaşam” bir taktik değil, bir yaşam tarzıdır. Kendine saygı, kendini sevmek, ”İyi Yaşam” yolculuğunda önemli bir azim kaynağıdır. Haydi kendi yaşamınızın sorumluluğunu alın! Başlamak için en güzel zaman şimdi. Daha iyiyi arayarak mükemmellik yolculuğuna çıkın. Şartlarınız ne olursa olsun… Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığı değil, çıkartacak bir şey kalmadığı zaman oluşur…Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığı değil, çıkartacak bir şey kalmadığı zaman oluşur… Bir gün Michelangelo kocaman bir mermeri oyarken küçük bir çocuk yanına yaklaşmış ve ünlü sanatçıya bu mermere bu kadar sert vurarak ne yapmaya çalıştığını sormuş. Michelangelo şöyle cevap vermiş: “Genç arkadaşım, bu mermerin içinde bir melek var ve ben onu özgürlüğe kavuşturuyorum.” Küçük çocuk “bunu nasıl başaracaksın?” diye sorunca, Michelangelo “mermerin meleğe benzemeyen kısımlarını yok edeceğim” diye cevap vermiş. Bireysel gelişim hiçbir zaman olamayacağımız biri olmak değil, özümüze dönmektir… Aslında değişmek değil, orada zaten var olanı yeniden...

Yazımın başlığı size tanıdık gelmiş olabilir çünkü bu başlığı daha önce 2009 ve 2012 yılında ve geçtiğimiz aylarda Milliyet Cadde köşemde yeniden kullandım. Bir kez de siz blog okuyucularım için kullanmakta da sakınca görmüyorum çünkü hala kafalar karışık. Sanki yepyeni bir söylem gibi ortaya çıkan yağ dosyası tüm bilgilerimizi değiştirdi mi? Kim haklı? Şimdi ne yapacağız? Bu konuda daha önce neler demişim, şimdi ne değişti bakalım Şişmanlık vücuttaki yağ miktarının normalin üzerine çıkmasıdır. Şişmanlık tedavisindeki amaç da yağ miktarını azaltmaktır. Ancak yağ yemeden tüm yağlarınızı yakabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hemen bu fikirden uzaklaşın. Yağ yakabilmek için yağa ihtiyacınız var. Yağ yakımında mucizevi etki arıyorsanız bunun için efsanevi formüllerin peşindeyseniz hemen bırakın. “Beslenmenizden yağı tamamen çıkarmak doğru olmaz. Çünkü yağların vücudumuzda çok önemli görevleri vardır. Yağı çok sınırlandırılmış diyet uygulamak cilt, saç ve hormon problemlerinin yanı sıra vitamin yetersizliklerine sebep olabilir öğrenme ve hafıza gücü içinde yağ asitleri önemli görevler alır.” Yağsız...

Hedefe giden her yol mübah değildir Başarılı olmanın göstergesi, ne kadar kilo verdiğiniz ne kadar sürede zayıfladığınız veya gittiğiniz uzmanın popülerliği değildir unutmayın. Asıl önemli olan yaşam biçiminize uygunluk, sağlığınıza yarattığı fayda, sizi tatmin etmesi, mutluluk seviyeniz ve verdiğiniz kiloyu ömür boyu koruyabilmenizdir. Tavşan ile kaplumbağa yarışa başladığında tavşanın kendine güvenen ve kaplumbağayı küçük gören hali hikayenin sonunda nasıl bitiyor isterseniz hatırlayalım Tavşan bu ormanda benden hızlı koşan yoktur, varsa gelsin yarışalım diye söyleyip geziyormuş. Kaplumbağa bir gün: – O kadar böbürlenme kendine de o kadar güvenme. Ben senden daha hızlı koşarım. İstersen yarışalım, demiş. Tavşan kaplumbağanın bu sözlerine kahkahalarla gülerek: – Sen mi benimle yarışacaksın? diyerek alay etmiş. Ama yine de yarışı kabul etmiş. Yarışın başlangıç ve bitiş yerlerini belirlemişler, yarış başlamış. Tavşan çok hızlı başlamış ama biraz ileriye gidince geri dönüp bakmış ki kaplumbağa hiç görünmüyor. Yatmış bir ağacın dibine uyumuş. Uyandığında bakmış ki kaplumbağa yarışı bitirmek üzere....

Güney Amerika ‘nın doğal mucizeleri Beni en çok etkileyen seyahatlerimden birisiydi. Doğal güzellikler ve tüm dünyaya bu coğrafyadan yayılan farklı bitki ve tahıllar büyüleyici. Peru, Bolivya ve Brezilya’yı gezerken özellikle ilgimi çeken iki bitki vardı. Birisi son günlerde sıkça duyduğunuz kinoa diğeri ise yeni yeni duyulan maca bitkisi. MACA BİTKİSİ Maca, Peru’nun And Dağlarındaki 4000-4500 metre yükseklikteki platolarda, çok kuvvetli güneş ışığıyla birlikte aşırı soğuk ve donmaya dayanıklı, rüzgârların başka bitkilerin yetişmesini engellediği bir ortamda doğal olarak yetişiyor. İnkalar Maca’yı uzun yıllar sihirli besinleri olarak kutsal törenlerinde kullanmışlar. Daha sonra Maca’nın faydaları İspanyol kâşifler tarafından öğrenilmiş, İspanyollar sattıkları mala karşı para yerine Maca alırlarmış. Yüzyıllar boyunca Maca ticarette başka mallarla değişim için kullanılmış. Arkeolojik çalışmalar Maca bitkisinin MO 1600 yıllarından beri sistemli yetiştirildiğini ortaya çıkarmış görünüyor Bilimsel adı “Lepidium Meyenii“ olan Maca’nın, yorgunluğu azaltıcı etkisi olup insanların kendilerini “iyi ve zinde hissetmelerine” katkıda bulunduğu düşünülüyor. Bu kapsamda en yaygın etki...